hiç bilinmeyen bir coğrafyayı baştan sonra kat'eden unutulmuş bir tren gibi raylarla ruhunun tam ortasından ikiye bölünmüş, güney ve kuzey, sanal ve gerçek, geçmiş ve gelecek arasında sızlayan, söze yansıyacak her işareti kumların örttüğü, sıcağın kavurduğu kelime çölünde yolunu kaybetmiş bir adam. o endişeli küçük kızın, estrellita'nın babası... patlayan silah, annenin ürkütücü "augustine" seslenişleri, köpek havlamaları, bastonun zemine ritmik vuruşunun inadına ahenkli, samimi, şiirsel bir sessizlik...
haklıydın andré. evet irene'yi de, bu sahneyi de hatırladım,