14 Temmuz 2011

matt







bu adamın yaptığı müziğin kutsal olduğuna inanıyorum ben. "kutsal" derken, yukarılarda, uzaklarda bir yerde değil, aksine yanıbaşınızda. iddiasız duruşuna inat muhteşem müziğini ne zaman dinlemek isteseniz, ne zaman matt şarkı söylemek istese, doğrulur, gitarı eline alır. akortsa gereken, beklersiniz zevkle. sonra, muhtemelen başkalarının üzünçlü diye tarif edebileceği bir müzik başlar. yavaş, hüzünlü... arkadan belki iç yakıcı bir koro sesi duyarsınız. ama benim için tam da böyle değil işte, matt dinlemek üzmez beni. tüm o drinking songs, failing songs'a rağmen bendeki "şarkı" sözcüğünün karşılığıdır matt elliott müziği, yaşamaktır, kanlı canlı bir duygudur. o sırada belki dışarıda şiddetli bir yağmur yağıyordur, rüzgâr, fırtına, pencereler vurur, kapı gıcırdar. yakınlarda bir tren yolu vardır belki, ağır ve yorgun bir trenin gelip geçişini duyarsınız... hatta bir denizaltının çığlıklar arasında denizin dibine gömülüşünü... evet hepsini şarkıyla birlikte dinlersiniz, şarkının içindesinizdir zira. o kadar sahici...




önce de bahsetmiş miydim bilmem. değilse bile mutlaka bir kaç şarkısını almışımdır bloga. ama hepsi burada olsun istiyorum. hatta şu yan tarafa matt elliott şarkılarından bir müzik çalar da ekleyebilirim belki:) sanırım tam iki yıl önce de şiddetli bir matt elliott dalgası yaşamıştım ben. böyle dönüp dönüp aynı şarkılara, müzisyenlere, filmlere, kitaplara yeniden takılıp hayran kalıyorum. bu arada, şimdi bunu yazarken planting seeds'i dinliyorum. gece, uykuya dalarken dinlediğim şarkıdaysa yağmur sesi vardı, adını şimdi hatırlayamadım, gözlerim öylece kapanıp gitmiş...