26 Mart 2010

sürgün






“mutluluk her zaman keyif vermez.”*


büyükannemi ailesinden kaçıran o kadın, kara çarşafa sarmış. gözlerini bile göstermeyen siyah bir tülün altındaymış yüzü. öyle anlatırlar. ardında bıraktığı annesi hamileymiş de, en çok küçük kardeşini merak etmiş ölene kadar. yaşadıkları o güzel kasabanın papazı olan babası yokmuş o sırada, çok uzaklarda, uzun bir seyahatteymiş. ailesini tanrıya emanet edip kudüs'e gitmiş hacı olmaya. nereden bilsin. o,  kutsal topraklarda dua ederken ailesinin evlerinden sökülüp atılacağını. nereden aklına gelsin tehcir belâsı...


ama ailenin diğer erkekleri düşmüşler peşlerine, kaçırıldığı şehre kadar da iz sürmüşler hatta, kadın iyi gizlemiş ama büyükannemi. onlar ümidi kesip dönene kadar kimselere göstermemiş. mutluymuş, "o trene binseydi ölürdü, kurtuldu" diyormuş. sekiz yaşında bir kız nasıl dayanırmış o sonu bilinmeyen yolculuğa. adını da değiştirmiş büyükannemin. yeni dinine yakışır bir isim bulmuş. "yeniden doğmuş gibi" olmuş büyükannem...



sonraları pek konuşmamış. zehirli bir sessizliğe mahkum etmiş kendini ve çevresindekileri. inadına çok uzun yaşamış...



fotoğraf: ali fear eats the soul
*r. w. fassbinder