8 Ocak 2010

yeter! nişanyan köşesine! çingeneler evlerine!




yapılan hiçbir açıklamanın gözümde değeri yok. hiçbir gerekçe bu iki sürgünün, bu kovuşun, bu dışlamanın, bu haksızlığın bahanesi olamaz.



çingenelerin başına gelen şu fazlasıyla üzüntü verici, kahredici olay, aksine şaşırtıcı gelmedi bana. ürkütücü bir kanıksama, genetik bir tanışıklık var bu sürgünde. devlet bunu hep yapmıştır. yapar. kendi yapar, bazen yaptırır. işte böylesine, halâ kovar, döver, hatta öldürür. eskilerden bir miktar farkı, şimdilerde açıklama yapar, tepkileri yumuşatacak bahaneler gösterir, evropa ne der diye etekleri tutuşur, -insanı için değil de, elalem için- çözüm arıyor havalarına girer. son yaşattığı da, malum, selendi vakası...


gelelim diğer sürgüne, asıl şaşırtıcı olana. öfkemizi zıplatana... bundan kısa süre önce bir gazete çıktı. insan hakları dedi, demokrasi dedi, adalet dedi, anti-militarizm dedi, vicdan dedi, darbecilere hayır dedi, özgürlük dedi. evet evet, "özgürlük" dedi. neredeyse ümidimizi kestiğimiz, adını duymaz olduğumuz değerlerden bahsetti, tekrar inandırdı. kafa tuttu. taraf olun dedi. sayısı hiç de azımsanmayacak bir grup insan olarak, taraf olmayı hatırladık. havalara uçtuk. gazetelerden nefret ederken,  her sabah, "taraf ne diyecek" heyecanına kapıldık. sonra şimdi, kalktı sansür yaptı.  eğer bu haksızlığı, gazeteyi açar açmaz ilk gözümüzün aradığı nişanyan'a değil de kime yaparsa yapsın, neden yaparsa yapsın, tepkimiz aynı olurdu. çok üzgünüm! çok öfkeliyim!


"taraf" sansürcü çıktı!